Neden Eskisi Kadar “Ozon Tabakası” Hakkında Konuşulmuyor?

Neden Eskisi Kadar “Ozon Tabakası” Hakkında Konuşulmuyor?

İklim değişikliği, küresel ısınma, Greta Thunberg ve ozon tabakası gibi daha nice kavramlar bilim dergilerinin ve az da olsa bilimi takip edenlerin dilinden düşmeyen sözcükler.

İklim değişikliği çağımızın en büyük problemi ve hala daha yeterli desteğe ve çözüme kavuşabilmiş değil. Ancak yukarıda bahsettiğim kavramlardan bir tanesi inanılmaz bir şekilde desteğe ve çözüme kavuşabildi.

Neden Eskisi Kadar “Ozon Tabakası” Hakkında Konuşulmuyor?

 

Öncelikle “ozon tabakası” tam olarak nedir?

 

En doğru biçimiyle ‘nationalgeographic’den alıntılamak gerekirse:

“Ozon tabakası, güneşin zararlı ultraviyole ışığının neredeyse tamamını emen Dünya atmosferinin ince bir parçasıdır.”  

Ozon tabakası yaşayan her türlü canlıyı UV-B ve UV-C adlı ultraviyole ışınlardan koruyor. Kulağa çok güçlü bir kalkan gibi gelen ozon tabakası aynı zamanda da çok narin.

1985 yılında bilim insanları tam olarak Antartika’nın üzerinde ozon tabakasının neredeyse %40’ını dağılmış halde, bir delik şeklinde görüntülediler. Bir ilkbahar döneminde başladığı tahmin edilen açıklığın her geçen yıl daha da çok genişlediğini fark ettiler.

“Bu bir uyandırma çağrısıydı. Delik, küçük ve uzak bir gelecekte değildi; "şimdi" de idi ve herkesin hayal edebileceğinden çok daha büyüktü.” Diyor bir röportajında Dr. Susan Solomon.

Kimdir bu “Susan Solomon”? 

Susan Solomon, 1986’ da Antartika’da ozon tabakası hakkında çalışma yapmak için gönderilen araştırma ekibinin başkanı olan bir atmosfer kimyageri. Şu anda akademik hayatında MIT’de devam etmekte.

Ozon Tabakasında Delik Açılmasındaki Sebep Neydi?

Birçok neden vardı ancak en büyük ve önemlisi; klordü. Ozon tabakasına zarar veren bu klor de insan yapımı olan kloroflorokarbonlardan yani CFC’den kaynaklanıyordu.

Yerdeyken pek bir zararı olmayan CFC’ler yükselmeye başlayınca problem doğurmaya başlıyorlar. Stratosfere çıkıp ozon tabakasına ulaştıklarında güneş ışınları CFC’leri klora ayırıyor ve ayrılan klor ozon ile birleşip, oksijen ve

klor monoksit oluşuyor. Ardından açıkta kalan oksijenler kloro monoksitteki oksijenler ile birleşip daha da çok ozonu bozması için klorü bırakıyor.

"Bu yüzden, tanıştığımızda çevre problemleri hakkında gelişme gösterdiğimiz üç P olduğunu düşünüyorum.

  1. Personal (Kişisel)
  2. Perceptible ( Algılanabilir)
  3. Practical ( Pratik, Uygulamalı)

Eğer güneşte yandıysanız cilt kanserinin iyi bir şey olmadığını bilirsiniz, bu birinci madde. Yaptığımız bilimsel çalışmalar ile gözler önüne sermek ise ikinci madde. Kloroflorokarbonlar yerine başka gazlar bulmak gayet kolaydı bu da işin pratiğiydi. Ancak bunların hepsine rağmen en büyük farkı halkın ve medyanın yarattığını düşünüyorum.” – Dr. Susan Solomon.

80’li ve 90’lı yıllarda “ozon meselesi” televizyon programlarında, filmlerde ve diğer medya dallarında bolca konuşulmaya başlanmıştı. Bunca konuşma ve baskı ise dünya liderlerini bu konu hakkında bir çözüm bulmaya zorladı.

1986, Montreal Protokolü: İnsanlık Tarihinin En Başarılı Çevre Antlaşması

Tüm ülkeler gelişmekte olan ülkelere yardımda bulunulması koşuluyla “ozon meselesini” azaltmak amacıyla üretilen ürünlerinde ve uygulanan rutinlerde değişikliğe gidilmesi konusunda bir anlaşma imzaladı.

Günümüzde delik büyümeyi bıraktı ve hatta iyileşmeye başladı. Lakin, önümüze  başka büyük problemler çıktı. CFC’nin ardından kullanılmaya başlayan HFC yani sera gazları küresel ısınmayı dehşet şekilde hızlandırıyor.

Her ne kazar ozon meselesi büyük bir başarı olsa da yapılması gereken çokça görev bizi beklemekte.

 

 

  

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ