DNA Yapısı Öğrendiğimiz Hale Nasıl Geldi ?

DNA Yapısı Öğrendiğimiz Hale Nasıl Geldi ?

Bütün okul ve eğitim hayatımız boyunca derslerde sürekli olarak duyduğumuz belli başlı şeyler var. Duyduğumuz sözcüklerden biri ise şu; DNA. Birçoğumuz muhtemelen DNA’nın ne olduğunu biliyordur. Ne işe yaradığından ve içindeki baz isimlerinden oldukça emindir. Sonuçta burada yüzyılın en büyük buluşundan bahsediyoruz. Moleküler biyoloji gibi  hassas bir konu üzerine bu kadar başarılı sonuçlar elde etmek oldukça etkileyici olsa gerek. Öyle değil mi?

Peki, daha önce hiç DNA modelinin oluşum aşamalarını merak ettiniz mi? Hepimiz DNA’nın sarmal olduğunu biliyoruz. En azından daha önce kesin duymuşsunuzdur. Fakat DNA nasıl sarmal olabilir ki? O mini minnacık yapının sarmal olduğuna bilim insanları nasıl karar verdi? Gelin bakalım.

James D. Watson ve Francis Crick, DNA modelinin sarmal olduğunu keşfeden beyefendiler. Araları yaklaşık 10 yaş civarında.

James D. Watson, bir zooloji öğrencisiydi. Her Pazar günü yaptığı yürüyüşlerin birinde gördüğü kuşların ona çok ilginç gelmesi üzerine biyolojiye ilgi duymaya başladı. Francis Crick, oldukça şen şakrak bir adam, aslında fizik üzerine çalışıyordu ancak Pauling’in alfa modelinden sonra DNA hakkında düşüncelere dalmaya başladı.

James D Watson’ın DNA modeli hakkındaki düşüncelerinin pek kimse tarafından umursanmadığı bir dönemde, James, Francis ile tanıştı. Görünüşe göre Francis de DNA modeli hakkında James D. İle aynı şekilde düşünmekteydi. Bu şekilde öyküleri başladı.

DNA modelinin bulunması aslında çok büyük matematiksel işlemlerle ya da günlerce kağıt üzerinde çalışarak gerçekleşmedi. En azından James D Watson böyle diyor. Francis ile James D., DNA modelini bulmak için Pauling’in alfa sarmalını bulurken gittiği yoldan esinlendiler. Her şeyi, sanki Legolarla oyuyormuşçasına yerleştirerek buldular. Etraflarında bulunan birçok insandan yardım aldılar aslında. Bunların başlıcaları Maurice Wilkins ve Rosalin Franklin idi.

James D. Watson, meşhur “ İKİLİ SARMAL; DNA YAPI ÇÖZÜMÜNÜN ÖYKÜSÜ” adlı kitabında, Rosalin Fraklin’den pek iyi bir biçimde bahsetmiyor ama bilinmesi gereken bir gerçek var ki. Elde ettikleri sonucun %70’lik payı Rosalin Franklin’e aittir. James D. Başlarda birbirlerini hiç sevmediklerini ve X- ışını kaleografikçisi olduğu için Rosalin’e DNA modelini gösterdiğinde, Rosalin’in her seferinde inatla onu terslediğini yazmış. Rosalin’in ne kadar inatçı ve dik kafalı olduğunu dile getirmiş. Ancak Rosalin de diğerleri gibi hatta diğerlerinden daha ağır bir şekilde hiç durmadan DNA’nın yapısı üzerine çalışmıştı. O daha çok DNA modelini fotoğraflamaya çalışıyordu çünkü dürüst olmak gerekirse, en gerçekçi cevap ancak bu şekilde bulunulacaktı. Francis ve James iç bağlar hakkında biraz daha mantıksal cevaplara ulaştıkları sırada Rosalin’in asistanı, onlara Rosalin Franklin’in en son ulaştığı x- ışını kaleografisini gösterdi ve bilim bakalım ne? Rosalin Franklin sarmal yapıya ulaşmıştı. Ardından James ve Francis için olan biten daha gerçekçi gelmeye başlamış ve ikisi elde edilen sonuca göre bazların ve bağların yerleşimini yapmışlardı. Ardından hiç beklemeden makalelerini yayınladılar.

Benim görüşüme gelirsek eğer; Rosalin Franklin hak ettiğini alamayan bir kadın. Kesinlikle ve kesinlikle bu büyük isimler arasında bulunmalıydı.

Şimdi James D. Waton ile Francis Crick’e gelelim. James, TED konuşmasında dediklerine göre hala DNA üzerinde çalışıyor ve bunu kanser ile açıklamaya çalışan işler üretiyor. Francis Crick ise maalesef vefat etti. Ancak kendisi öldüğü güne kadar istikrarlı bir şekilde çalıştı. Kitap da yazılana göre DNA ile işi bittikten sonra proteinler üzerine çalışmaya başlamış ve bilim ile olan ilişkisini asla ve asla kesmemiş.  

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ