Neden “Brooklyn-99” İzlemeliyim?

Neden “Brooklyn-99” İzlemeliyim?

Yaklaşık bir ay önce kendi laneti olan Fox’dan ayrılıp, NBC’ye geçen “Brooklyn-99”, yeni nesil komedi şöleni ve bir sit-com klasiği olma yolunda ilerliyor.

Geçen ay 5. Sezon finali veren dizi, kasımda kaldığı yerden daha sıkı ve kelimenin tam anlamıyla seyirci desteği ile kuşkusuz bir şekilde yoluna devam edecek.

Görüşürüz, Sürtükler..

 

 

“Brooklyn-99”, 99 bölgesinde çalışan bir grup dedektifin, birbirinden eğlenceli  davalarının çözüm hikayesini anlatan ve baş rolünü Jack Peralta’nın aldığı bir durum komedisi. Böyle anlatınca kulağa çok kuru ve tatsız geliyor farkındayım, ancak diziyi izledikçe bunun gibi aşırı basit cümlelerin ne kadar çabuk halde, bir  nevi halk tiyatrosu halini aldığını anlayacaksınız.

“Brooklyn-99” oyuncu kadrosunda iki tane komedyen bulundurmasının ekmeğini yiyor belki de (Andy Samberg ve Chelsea Peretti). Fakat olay burada bitmiyor. Her karakter birbirinden özel tasarlanmış bir cihaz ve bu her bir cihaz da birbirine bağlanınca kırılmaz bir yapıtı oluşturuyor. Bunca şeyin yanında bir de Kaptan Holt  bulunuyor elbette. Yıllarını NYC polis departmanının başına geçmeye adamış gay ve siyahi bir dedektif. Beş sezon boyunca ciddiyetinden ödün vermeyip, dizide bir karakter komedisi yaratan Kaptan Holt, “Brooklyn-99”’ı üst seviyeye taşıyan başka bir etken demekte hakkımız bulunuyor.

 

Bir bebeğe şeker verme! Onlar dişlerini fırçalayamazlar!..

 

Biri aşırı aklı havada, diğeri aşırı obsesif, bir başkası çok duygusal  ve vefalı, karşısındaki ise ona kıyasla  çok daha sert ve güçlü, ayrıca hepsi yetmezmiş gibi bir de hiçbirini umursamadığını söyleyen ve gerçekten de umursamayıp kendini tanıyan, beş karakter. Bunların bir araya gelip, bir grup dedektifi oluşturma fikri her ne kadar saçma olsa da, sanırım komedi malzemesi yaratan sırrı da bu.

İnsan 5 sezon izledikten sonra artık şunları kavramaya başlıyor; Abi Holt bir kere bile gülmedi, nasıl güldürmezler ya? Derken, Holt’u olduğu gibi kabul etmeye ve onun kendi benliğinden vazgeçmeyeceğini, karşısındaki insan için yapabileceği esnekliklerin daha önemli ve anlaşılabilir olacağını, Jack’in çok çocukça davrandığını bildiği halde; konu işine gelince, kimseyi gözünün görmeyeceğini  ve en temiz dosyayı onun bırakacağını , Boyle’un aşırı duygusal olduğunun farkında olduğu halde, konu dostları olunca canının bir kıymeti olmadığını, yavaş yavaş, kavrıyor.

Bu dizi sadece bir sinema aleti olmaktan çıkıp, insanlar için küçük bir kişisel gelişim cep kitabı olunca insan kendini bunları yazmaktan alıkoyamıyor.

Kasım’da görüşürüz..

 

Yaramaz olduğunda işte bunlar olur...

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ