Prenses Diana’nın Trajik Ölümü Hakkında Hâlâ Bilmediğiniz Ürpertici Detaylar!

Prenses Diana’nın Trajik Ölümü Hakkında Hâlâ Bilmediğiniz Ürpertici Detaylar!

Geçtiğimiz günlerde fragmanı yayınlanan “SPENCER” filminin ardından belki de birçoğunuz Prenses Diana hakkında düşünüyorsunuzdur, çünkü ben düşünüyorum. Hep düşünüyorum. Ne kadar iyi kalpli ve sevgi dolu olduğu, ne kadar güçlü ve ilham verici olduğu hakkında düşünüyorum. Fani canlılar olarak bize ebedi zarafeti öğretmesi hakkında düşünüyorum. Prenses Diana hakkında çok fazla şey okudum ve izledim ancak beni özellikle ürperten tek bir noktası vardı ki o da: trajik ölümü.

Diana Frances Spencer; Norfolk, İngiltere’de 1 Temmuz 1961 yılında doğdu. Vikont (Baron ile Kont arasında yer alan bir asalet ünvanı) baba Edward John Spencer ve Vikontes anne Frances Ruth Spencer’ın en küçük kız evladıydı. Yani çoktan Britanya aristokrasisinin bir parçasıydı. Diana Frances, babasına 1975’de kontluk miras kalması sonrasında resmi olarak Lady Diana oldu. Ardından Kent, İngiltere’de yatılı okula gitti.

Sonrasında okulunu İsveç’te 1978’de bitirdi.

 Londra’ya geri döndüğünde ise arkadaşlarıyla birlikte bir apartmana yerleşti.

Diana bir “Lady” olmasına rağmen çalışmak istedi ve Young England adlı bir okulda anaokulu öğretmenliği yaptı. Evet, Prenses Diana bir öğretmendi. (Bence sadece bunu bilmek bile onun hakkında çokça şeyi açıklıyor.)  Öğretmenliğin haricinde saatte 5 dolar kazandığı, Amerikalı bir ailenin çocuğuna bakıcılık yaptığı bir işte de çalışıyordu.

Spencer ailesi ve kraliyet ailesi az çok birbirlerini tanıyorlardı çünkü bir nevi komşuydular. Lady Diana’nın ablası ve Prens Charles ise bu yakınlıklarından faydalanıp birkaç kere çıkmışlardı. Şu anda çoğunuzun aklından geçeni duyabiliyorum sanki; “ıy ne?! Cidden ablasının eski sevgilisi ile mi birlikte olmuş?” Birincisi ablasının rızası olduğu takdirde “Diana’nın” Charles’la birlikte olması midesizlik değil, daha öncesinde ablasıyla birlikte olan Charles’ın sanki ablasıyla beraber olmamış gibi davranarak Diana ile çıkması asıl midesizliktir diye düşünüyorum. Ancak tabi siz yine gözlerinizi yumup Diana’yı suçlayabilirsiniz çünkü nasıl olsa o bir prens! Neyse devam edelim.

Lady Diana ve Prens Charles ilk olarak 1977 yılında Spencer ailesininin beraber olduğu bir haftasonunda karşılaştılar. O zaman Diana ON ALTI ve Prens Charles YİRMİ DOKUZ yaşındaydı.

Tabi o zamanlar birlikte değildiler çünkü öncesinde bahsettiğim gibi Lady Diana İsveç’te okulunu bitirip Londra’da öğretmenlik yaptı. Asıl tanışmaları Prens Charles’ın 30.  doğum gününde gerçekleşti diyebiliriz. Doğum gününden birkaç yıl sonra da 1981 yılında çift nişanlandı ve 5 ay sonrasında evlendiler.

Sözde “Mutlu Son”u getirmesi gereken bu ünlü evlilik Lady Diana için altı ateşle dolu bir uçurumun kenarında durmak gibiydi. Nişanlandıktan sonraki beş ay boyunca kendi yakınlarından kimsenin bulunmadığı bir yerde tek başına, yapayalnız bir şekilde düğününü planlamaya başladı. Zaten dünyasının bir gecede değişmesinin şokunu yaşayan Diana yalnızlık içinde kıvranırken düğüne çok yakın bir zamanda kocasının satın aldığı, anlam veremediği bir bileklik buldu ki artık bu bilekliğin kime ait olduğunu biliyoruz! Kraliyetin yarattığı baskı ile Diana’da bulimia nevroza ortaya çıktı. ( Kısacası bir yeme bozukluğu diyebiliriz, detayları için araştırmayı unutmayın! )

Genç yaşında tüm dünyanın gözleri önünde hayatını sürdürmek zorunda kalan zavallı Diana ister istemez kraliçenin onaylamadığı şeyler de yaptı. Omzu açık elbiseler giymek gibi! Ancak minik hatalardan ziyade herkes Prenses Diana’yı çocuk sevgisiyle, şiddete karşı duruşuyla ve AIDS’e karşı olan önyargıyı kırmasıyla tanıdı. Yıllar sonra verdiği bir röportajda diyor ki “ Bunca yıl birçok iyi şey yaptım ancak kraliyetin bir kere bile aferin ya da ‘bu projen nasıl gidiyor?’ dediğini duymadım, fakat bir hata yaptığımda tüm sarayı karşımda buluyordum”. Bu dediklerini dinledikten sonra düşünmeye başladım. Prenses Diana; beyaz, sarışın, mavi gözlü bir aristokrat, yaptığı ufak hatalardan dolayı ona depresyon-yeme bozukluğu vb. gibi hastalıklar oluşturacak baskılar altında kaldıysa eğer zavallı yarı siyahi Meghan Markle ne gibi şeyler çekmiştir!

Genel olarak kraliyet ailesi tarafından aldığı baskılar yetmiyormuş gibi Diana’yı başka şeyler de içten içe çökertiyordu. Kocasının onu aldatıyor oluşu gibi. Prens Charles, Prenses Diana’yı Camilla Parker Bowles ile aldatıyordu. Zavallı Diana her ne kadar bu durum için dirense de ailenin koruması gereken bir “asilliği” olduğu için sesini çıkaramadı. Ancak 14 yıl sonra boşanabildiler. Prenses Diana boşandıktan sonra verdiği röportajlarda dediğine göre o kadar kötüydü ki kendini öldürmeye bile yeltendi.

1992 yılında, Diana  ve Charles ilişkilerini 15 yıl boyunca sakin bir şekilde sürdürdükten sonra çift “boşanma kararlarını” açıkladı. Yaklaşık 1.5 sene sonrasında ise Lady Diana mısırlı yönetmen Dodi Al-Fayed ile görüntülendi.

1997 yılında Prenses Diana, Dodi ve Diana’nın koruması Trevor Rees-Jones Dodi’nin babasının sahip olduğu Paris’deki otellerinden çıktılar. Otelin koruması Henri Paul, üçünü arabayla gidecekleri yere götürecekti ANCAK bazı şeyler aksi gitti. Bir grup paparazzinin onları takip etmesinden dolayı hız yaptıkları için kaza yaptılar. Dodi ve Henri kazadan ölü çıktılar ancak Prenses Diana ve Trevor hastaneye kaldırıldılar. O kadar çok yaralanmıştı ki ne deneseler de Diana’yı kurtaramadılar ve sonucunda kanamadan vefat etti.

Şimdi asıl anlatmak istediğim yere geldik! Diana’nın cenazesi 2 milyar kişi tarafından televizyonda izlendi. Binlerce İngiliz sokaklara döküldü ve Prenses için mum yaktı. Çocukları perişandı ancak Charles’ın yüzü çok hazımsız bakıyordu. Halkın %85’i Diana’nın öldürüldüğünü iddia ediyordu çünkü bunu düşünmemek elde değildi.

Boşanmanın ardından -her şeyi elbette anlatmamış olsa da- Diana yaşadıklarını anlattı. Aile içinin ne kadar karanlık olduğunu medyaya yansıttı. Bunlar da yetmiyormuş gibi bir aristokrat olarak kahverengi tenli bir mısırlı ile birlikte oldu. Bu ne demek biliyor musunuz? Leydi olduğu için evlendikleri takdirde o adamı kraliyetin bir parçası yapması demek. Fakat asla, mavi kan bunu kabul edemez. Zaten durumun vahimliğini 20 yıl sonra Meghan Markle’a çektirdiklerinden anlayabilirsiniz!..

Bir grup insan Henri Paul’un kraliyet ailesinden para aldığını iddia etti. Normalde yıllık 50 bin dolar kazanan Henri, Diana vefat ettiği sene banka hesabında 250 bin dolar bulunduruyordu. Sizce de biraz absürt değil mi?

Başka bir grupta Diana’nın Dodi’den hamile olduğunu iddia etti. Çünkü vefatının öncesinde Prenses Diana çok büyük bir sürprizi olduğuna dair haberler duyurmuştu, fakat otopsi raporuna göre hamile değildi. Komplo teorileri, komplo teorileri…

İlginç bir şey daha var ki o da şu; Diana vefatından aylar öncesinde Londra’daki arkadaşlarına yazdığı bir mektupta isminin üstünü karaladığı bir kişi tarafından arabada öldürüleceğini yazmıştı. Akıl alır gibi değil!

Her ne kadar bir sürü teori olsa da ( şu ana kadar İngiliz medyasının kabul ettiği 175 tane var.) ne olduğunu asla kesin olarak bilemeyeceğiz. Düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın!

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ