“The Devil All The Time” ve Metafiziksel Zırvalıklar!

“The Devil All The Time” ve Metafiziksel Zırvalıklar!

7-8 ay önce Netflix de yayınlanan “The Devil All The Time”ı daha yeni izleme fırsatı bulabildim. Filmden biraz daha hafif beklentilerim vardı ancak izlerken 15 dakikada bir kusma isteği duymam düşüncelerimi değiştirdi diyebilirim. Yanlış anlaşılmasın; filmi beğenmediğimden değildi kusma hissim, sadece gerçeğin bu kadar acımasızca ekrana verilmesi beni rahatsız etti.

Olaylar Arvin Russel adlı bir delikanlının etrafında gerçekleşiyor. Küçüklüğünden, yetişkinliğine kadar onu ve onun etrafındakilerin yaşadığı metafizikle alakalı kavram baskılarına değiniliyor. Asker olan babasının elle tutulur bir hayat yaşayamayıp kendini yalan yanlış dogmalara kandırmasını, sadece kutsal bir beklenti için gözünün önündeki evladını nasıl paraladığını görüyorsunuz. Sadece dini baskılardan ve beklentilerden de ziyade o dönemin kadın ve erkek üzerindeki ilginç tavrını ve bir askerin savaş sonrası PTSD’sini de ağır bir şekilde hissedebiliyorsunuz.

Burada asker olan Arvin’in babası ( Bill skasgard oynuyor babasını, muazzam! ) ; filme inançsız olarak başlayıp, bir mucize için evladının en yakın dostu olan köpeklerinin canına kıyıp, beklentisi de gerçekleşmeyince kendi kafasını keserek intihar ediyor. Köpeği öldürmesinin sebebi de tanrının bir can alıp aldığı canı, kanser olan karısına vermesini beklemesi. Lakin anlatış üslubumdan biraz olsun da olsa anlamışsınızdır ki, bir mucize gerçekleşmiyor. Annesi ve babası ölünce de Arvin babaannesinin yanına veriliyor. Filmin bu kısmından sonrası çok daha ilginçleşmeye başlıyor.

Filmi izlerken böylesine de acımasız olunmaz ki dedim kendi kendime, bu kadar saf ve aptal. Dinin; bilinmeyeni sevgiyle inandırdığı bir kavramdan çıkıp, ölümcül bir pratiğe dönüşmesi insanın midesini bulandırıyor. En kötüsü de, bunu bizlere güzel ahlakı anlatma amacıyla görevlendirilen insanların çirkin pratiklerini reklamlaştırarak yapması; ümitsizleştiriyor insanı.

Arvin’in nenesinin köyündeki papazın amacı da tam olarak bu. Fani ve aciz bedeninin yüce bir güçle dolacağını zannedip, kudretlendiği takdirde altındaki herkese hükmetmek. Cidden merak ediyorum sevgili papaz, karının canını alıp evladını öksüz bırakmak sana haşmetli güçler verdi mi? Beyaz bir İsa mısın artık? 

Lenora; annesi, babası tarafından öldürülen ve babasının da korkudan köyden kaçması sonucu öksüz olan küçük bebek. O da babaanneye kaldı, aralarında kan bağı olduğundan değil. Sadece kimsesiz olduğundan. Lenora ve Arvin kardeş gibi büyüdüler. Arvin okuldan sonra Lenora’yı annesinin mezarına götürüyor, onu okulun zorbalarından koruyordu. Ardından köye yeni bir papaz geldi. Narsist ve sahtekar. Genç kızların vücutlarını tanrıya açmaları gerektiğiyle ilgili zırvalıklar uydurup onlara tecavüz ediyordu. Ve tabii ki Lenora da kurbanlarından biriydi. Hamile kaldığını anlayınca papazın yanına gidip durumdan bahsetmesinin sonucu aldığı cevap, “delirmiş olduğu” bunların gerçek olmadığıydı.  Utanç içinde yapayalnız kaldı. Korkuyla ne yapacağını düşünürken, canına kıymaya karar verdi ancak ipi boynuna bağladığında; nenesinin merhametine sığınabileceğini hatırlayıp canını kurtarmak için ipi çözmeye yeltendi ki; ayağı üstüne bastığı kovadan kayıp vefat etti. Zavallı Arvin bir defa daha sevdiği bir insanın ölü bedenini görmek zorunda kaldı. Saçmalıklar trenine bir masum can daha binmişti. Buradan sonra Arvin bazı çılgınca şeyler yapıyor ancak filmin sonunu anlatıp iyice spoiler vermek istemiyorum belki izlemek isteyen olur.

Öldürülen, ölen ve ölmek isteyen sıradan hiçkimse hatalı değildi aslında, hepsi aldatılıyordu. En güvendiği, en inandığı tarafından. Kör edilmiş sihirbazlarla oynuyorlardı, gösteri sonunda sözde kayboldukları kutudan çıkacaklarmış gibi masumiyetle bekleyip sihirbazın kendi menfaatlari yüzünden kendilerini azla yetinmiş bir dünya da elleri boş bir biçimde dua etmeye bırakılıyorlardı.Yazık.

Bu arada oyuncularla ilgili de birkaç şey demek istiyorum.

Bill Skarsgård; Arvin’in babasını oynadı. İsveçli birine göre yaptığı güneyli aksağanı inanılmazdı. İnançsız bir insandan inançlı birine dönüşü, yaşadığı savaş tramvalarının yüzündeki yansıması ve Arvin’e karşı davranışları cidden çok iyiyidi.

Robert Pattinson; Amerika’lı izleyicisi tarafından aksağanının abartı oluşuyla ilgili çokça yorum alsa da bence bu kadar irite edici oluşu karakterin iğrençliğini ve zararını çok güzel ifade etti!

Ve son olarak Tom Holland’a değinmek istiyorum. Spider-Man filmlerinden tanıdığımız, yeni nesil Peter Parker’ı tam olarak Marvel Comics versiyonuyla sempatik ve komik oynayan Tom’u böyle derin ve korkunç bir rolde görmek beni en çok etkileyen şey oldu. Arvin’in küçük yaşta yaşadığı tramvaları, yalnızlığını, ümidi arayışını cildindeki çizgiler de dahi görebilirsiniz. Konuşma şekli  ve tabii ki onun da aksağanı, cidden beni çok şaşırttı ve mutlu etti! Hazır Spider-Man: No Way Home fragmanı çıkmışken onu da izlemeyi unutmayın!

 

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ